GENEL BAŞKANIMIZ METİN TİRYAKİOĞLU UNI FİNANS AVRUPA VE DÜNYA KONGRESİNDE KONUŞTU:

Sayın Başkan,

Konferansımızın Değeri Delegasyonu

Ve Saygıdeğer Konuklar,

Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelerek finans sektör emekçilerini temsil eden bu seçkin ve değerli sendikacılar grubunu; tarihi dokusu, sıcak insanları, yeşil ve mavinin olağanüstü güzellikte dokunduğu doğasıyla, Akdeniz’in güzel şehri Antalya’da ağırlamaktan ve böylesi önemli bir kongreyi ülkemizde gerçekleştirmekten dolayı büyük bir mutluluk duyduğumuzu belirterek hepinize "hoş geldiniz” demek istiyorum.

Oldukça Yoğun bir gündemle toplanan konferansımızın; yapılacak değerli katkılar, görüş ve önerilerinizle sendikal çalışmalarımızda ve sorunlarla başetmemizde yol gösterici olacağına olan inancımı ifade ederken, çalışmalarda başarılar diliyorum.

Konuşmama başlamadan önce 10 Ekim 2015 tarihinde Başkentimiz Ankara’da alçak bir terör eylemi sonucu yaşamını kaybedenlere sizlerin huzurunda bir kez daha tanrıdan rahmetler diliyorum.

Bilinmelidir ki, Türkiye demokratik bir ülkedir ve temel hedefi Avrupa Birliği Ailesi içerisinde yer almaktır.Bu tür eylemlerle ülkemizi Ortadoğu’nun bataklığı içine çekmek isteyenler asla hedeflerine ulaşamayacaklardır. İnanıyorum ki, katliam faillerinin belirlenmesinde olduğu gibi olayın arkasındaki güçler de en kısa sürede ortaya çıkarılıp Türk adaletine teslim edileceklerdir.

Bugün terör insanlığın ortak sorunudur. Bundan dolayı Ortadoğu’da mülteci konusu başta olmak üzere sorunların çözümü için kalıcı barış ve istikrar için teröre karşı etkin bir mücadele için dünyadaki tüm demokrasi güçleri birlikte hareket etmelidir.

Değerli Konuklar,

Hepinizin bildiği gibi, finans sektöründe başlayıp, tüm sektörlere yayılan 2008 küresel krizinin üzerinden 7 yıl gibi bir süre geçmesine, firmalar kadar devletlerin de büyük bedeller ödemesine karşın henüz bir istikrar sağlanamamış, aksine yeni sorunlar ortaya çıkmıştır.

Yaşanan küresel krizin faturası, hem işçi çıkararak banka çalışanlarına hem de hükümetlerin trilyonlarca Amerikan Dolarını bulan kamu kaynaklarını kullanması ile tüm emekçilerin sırtına yüklenmiştir.

Ödenen bu ağır bedele karşılık, bugün gelinen noktada; hiçbir ülke henüz "krizden çıktık” diyememektedir. Aksine; geçen yılın ortalarından itibaren petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte Rusya’nın ticaret hacminin daralması, bu yıl Çin ekonomisinde yaşanan gerileme ve genel olarak "Yükselen Piyasalar”daki sorunlar yaşanan krizi farklı boyutlara taşımıştır.

Değerli Sendikacı Dostlarım,

Soruna finans sektör açısından baktığımızda: Başta banka çalışanları olmak üzere tüm finans emekçileri krizin bedelini ağır bir şekilde ödemelerine karşılık hala yarınlarına ilişkin kaygıları vardır. Birçok ülkede şube kapatma ve küçülme eğilimi hala gündemdedir. Dolayısıyla çalışanlar hala işini kaybetme endişesinden kurtulamamaktadırlar.

Üstelik bu kaygıyı hedef odaklı çalışma anlayışı çerçevesinde "satış ya da hedef baskısı” altında yaşamaktadırlar. Bu tür iflas etmiş, insan kaynakları politikası ve sürdürülebilir dünya için firma yöneticilerinin sorumluluktan uzak hizmet sunumu nedeniyle, "İnsana yakışır iş” ilkesinden uzaklaşılarak banka emekçilerinin insan olduğu adeta göz ardı edilmekte, ağırlaşan çalışma koşulları sonucunda modern plazalar ve şık dekorasyonlu şubelerde "ücretli kölelere” dönüşmektedirler.

Küresel düzeydeki bu genel manzara ile birlikte Türkiye’ye baktığımızda; Türk Bankacılık sektörü yaşadığı ve 50 bin banka emekçisini işinden eden 2001 bankacılık krizinin acı deneyimleri sonucu gerçekleştirilen yapısal düzenlemeler sayesinde 2008 mali krizini en az hasarla atlatmıştır. Hatta krizden sonra ciddi bir büyüme de kaydetmiştir.

Türk Bankacılık sektörü, 2009 yılından itibaren, 2001 krizi sonrası aldığı önlemler ve dünyada yaşanan likidite bolluğu sayesinde faaliyet dönemlerini hep kârla kapatmış, şube sayısı ve istihdam sürekli artış göstermiştir.

2008 yılından günümüze uzanan dönemde; 8.780 olan şube sayısı 12 binin (BDDK Ağustos 2015 rakamlarına göre 12.226), 170 bin civarında olan personel sayısı ise 217 binin üzerine (BDDK Ağustos 2015: 217.228) çıkmıştır.

Belirtmek gerekir ki, bankacılık sektöründe istihdamda %28’lik (47 bin kişi) bir artış kaydedilmesine karşın örgütlü banka sayısı son derece yetersiz kalmıştır. Bugün sistemde faaliyet gösteren

52 bankanın (5 tanesi katılım bankası) sadece 10 tanesinde sendikal örgütlülük vardır.

Ancak artan rekabetle birlikte, sektörümüzdeki sendikalı işçi sayısının düşük oluşu, özellikle yabancı sermayeli bankaların örgütlenme konusundaki toleranssızlığı, çalışma koşullarının ağırlaşmasını da beraberinde getirmiştir. İşgücü sirkülasyonunun artmasıyla sektördeki ortalama kıdem yılında ciddi bir düşüş yaşanırken, çalışanların, ücret ve çalışma koşullarına ilişkin memnuniyeti de hızla azalmıştır.

Banka çalışanları;

- Uzun sürelerle çalışmaktan,

- Kanunun öngördüğü süreleri aşan fazla çalışma yaptırılmasından,

- Banka yönetimlerince verilen ulaşılamaz hedeflerin baskısı altında kalmaktan dolayı

canlarından bezmiş duruma gelmişlerdir.

Örgütsüz bankalarda; ulaşılmaz satış hedeflerine bağlanan performans kriterleri nedeniyle, çalışanların işten çıkarılmaları, daha doğrusu "istifaya zorlanmaları” artış göstermiş, bu sayı Ekim 2015 itibariyle; resmi istihdam kurumu olan İŞKUR (Türkiye İş Kurumu)’un istatistiklerinde 5 binin üzerine çıkmış (5.280) durumdadır.

Yaşanan bu sorunlar karşısında sektörümüzün en güçlü sendikası olan BASİSEN; özellikle sendikal örgütlülüğün olmadığı bankaların iş kanunumuzun temel kurallarını hiçe sayan uygulamalarına karşı sürekli mücadele etmiştir ve etmeye de devam etmektedir.

Bu konuda;

- Bir bankanın "cumartesi açık banka” girişimini, çocuk resimli afişlerle gerçekleştirdiğimiz "hafta sonu annemi ve babamı evde istiyorum” kampanyasıyla önedik.

- Ayrıca "öğlen açık banka” ve banka çalışanlarının "hafta sonları AVM’lerde kredi kartı pazarlanması” uygulamalarını önlemek için mücadele verdik.

- Örgütsüz bulunan çokuluslu bankaların "kuralsız çalışma ve keyfi uygulamalarına” karşı çalışanları korumak amacıyla toplu iş hukukumuzda yer alan "teşmil (extension) mekanizmasıyla,

Sendikamızın örgütlü olduğu en büyük işletme ile imzalanan en büyük işletmemize ait toplu iş sözleşmesinin bu bankalara uygulanmasını hükümetten talep ettik. Bu talebimiz hükümetçe kabul edildi. Ancak ne yazık ki, banka işverenlerinin baskısı ile sonradan teşmil kararnamesi iptal edildi.

- Yine ödenmeyen "fazla çalışma ücretleri”, kullanılmayan "yıllık izinler” konusunda Çalışma Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunarak Bakanlığın bankaları bu konularda denetlemesini sağladık.

¨1980 askeri darbesi tarafından çıkarılan yasalarla banka çalışanlarına getirilen "grev yasağı”nın kaldırılması için yürüttüğümüz mücadele 2014 yılının Kasım ayında sonuçlandı ve grev hakkımızı yeniden elde ettik.

- BASİSEN yukarıda açıkladığımız gibi önemli gelişmelere öncülük ederek çalışanların hak ve çıkarlarını korumaya ve geliştirmeye çalışmaktadır.

- BASİSEN olarak; başta bankacılık olmak üzere finans sektöründeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi, mücadelemizin, 1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimlerin ardından kurulacak olan yeni hükümetle birlikte yeni bir ivme kazanacağını belirtmek istiyorum.

Özellikle teşmil (extension of collective agreement) konusunda Hükümet nezdinde yeni girişimlerde bulunarak, daha fazla işletmeyi toplu pazarlık düzeni içine çekmeye çalışacağız.

Mücadelemizde UNI’nin desteğinin hep yanımızda olacağına inanıyoruz.

Banka üst yönetimlerinin hatalı tutumlarının önlenmesi ve finans hizmetlerinin sunumunda sorumlu davranılması için örgütlülüğün mümkün olduğunca genişletilmesi gerekir.

Bu konuda siz sendikacı dostlarımızın deneyimleri bize yol gösterici olacaktır.

Ayrıca çok uluslu bankalarda örgütlenirken Avrupa’daki sendikacı dostlarımızın destek ve dayanışması bizim için son derece önemlidir.

Özetle Türkiye’de bankacılık sektöründe çalışma koşulları son yıllarda gittikçe ağırlaşmıştır.

Ancak yaşanan sorunların sadece ülkemize özgü olmadığını, farklı boyutlarda da olsa bütün ülkelerde var olduğunu biliyoruz. Yani finans sektöründe yaşanan sorunların küresel nitelikte olduğunun bilincindeyiz.

Küresel sorunlarla küresel örgütlülükle; daha fazla iletişimle, daha fazla deneyim paylaşımı ile birlik ve dayanışmamızı sürekli artırarak baş edebiliriz.

Kongremizin küresel mücadele platformunun genişlemesi ve örgütlülüğümüzün pekişmesi anlamda yararlı sonuçlar getireceğinden emin olduğumu belirterek sözlerime son vermek istiyorum.

Bu düşüncelerimle, sendikacılık hareketi için oldukça değerli katkılar yapacağına inandığım UNI- Finans Avrupa ve Dünya Konferansı’nın hayırlı ve başarılı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım.